21 Mayıs 2012 Pazartesi

Lüferin Yolu: Kafalar değişmelidir zira Kofana delişmendir.

Hakkında çok konuşulan, birçok meraklısının oltada ve sofrada görmek istediği bir balık türüdür lüfer. Karasularımız yerleşik türlerinden biri olduğu, yılın belli dönemlerinde Karadeniz’e yumurta bırakmak üzere göç ettiği bilinendir. Lüfer, Karadeniz'e giriş - çıkışını haliyle meşhur boğazlarımız vasıtasıyla gerçekleştirir. Bu rota üzerinde balığın nerede ne zaman avlanacağı hükmü birçok olta balıkçısı tarafından verilmiştir. Şu halde benim konu ile ilgili ahkâm kesmemin anlamı yoktur. Aynı zamanda balığın Latince –bilimsel- ismini ekleyerek yazımı komikleştirmek istemem. Hulasa basitçe ulaşabileceğiniz bilgileri tekrar etmek istemiyorum.


Hemen her iklime uyum sağlayan, dünya genelinde tanınan bir türdür Lüfer. Karadeniz örneğinde olduğu gibi balık yumurta bırakmak üzere belli bir göç yolu izler. Ve birçok ülkede balığın yumurtladığı dönem avı yasaktır.  Göç balığı gibi görünse de azımsanmayacak çoklukta balık sürüden kopar ve avare bir halde hayatına devam eder. Bunu görevi savmak diye isimlendiriyorum. Akıllı bir balık olduğunu da Karadeniz gibi kapalı bir alana yumurta bırakmasından anlamak gerek.  Binlerce yıl önce bir göl olan Karadeniz’in, zaman içinde boğazdan tuzlu su baskınlarına maruz kalarak, deniz haline geldiğini hesaba katarsak zaten neden bu kadar az türü barındırdığını anlayabiliriz. Az türü barındıran bu tuzlusu gölü yumurta için en korunaklı alan olsa gerek. Yumurtanın başka canlılara yemek olması önlenemez. Fakat lüfer kaybı en aza indiriyor yer seçimi ile.

Lakin zeki olan bu hayvan insan denen mahlûku hesaba katamamıştır.  Sürüden kopan ve göç etmeyip avarelik eden lüferler olmasaydı denizlerimizde lüferi mumla arardık. Sürüden kopsalar dahi üremeye devam ediyorlar. Onların yavruları kodlanmış içgüdü ile sürüler halinde yine Karadeniz’e göç ediyorlar. Bunun olmadığını kimse söyleyemez. Demem o ki avareler olmasaydı lüfer azalmaz yok olurdu.

Panda! Ne kadar uyuşuk ve utangaç bir hayvan; çiftleşmiyor ve soyu tükeniyor. E haliyle kendini rahat hissedeceği, insandan uzak bir yuvası da kalmadı. Aralarından birkaç ‘avare’ çıksaydı tür için umut daha fazla olurdu. 

Fakat lüfer ticari değeri yüksek bir balık! Göç yolu göç mevsimi belli. Avarelik edip kendi seçtiği ortamda üreyen lüferin yavru sayısı tüketimini karşılamıyor. Demiştim balık yemeyi severlerin ve avcıların (hobi amatör ne derseniz) sevdiği bir türdür lüfer. Boğazların balığı, efsanesi falan olduğu iddia edilir. Küçükten büyüğe doğru bilinen altı ismi vardır; defneyaprağı, çinekop, sarıkanat, lüfer, kofana, sırtı kara… Benim üzerinde duracağım asıl mevzu bu isimlendirme olacak.


Dünya üzerinde familyasından geriye sadece tek bir tür olarak kendisi kalmış bir balığa beş altı farklı isim nasıl verilir diye sormak gerek sanıyorum. Öyle bir durum ki bazı amatör avcı ondan bahsederken ‘lüfer familyası’ diye birde terim kullanmaktadır. İstemesem de Latince terim kullanacağım; Lüfer diye isimlendirilen bu balık Pomatomidae soyundan(Family)gelmektedir ve bu soydan geriye kalan tek türdür. 

Peki defneyaprağı nedir? Çinekop? Sarıkanat? Bir türün nadir rastlanan büyüklükteki bir ferdine isim takılması gayet normal görünüyorsa aynı türün cinsel olgunluğa ermemiş olanına da isim takılması o kadar normaldir değil mi? Pekala!

Bu isimlendirmenin yahut lakabın kabul edilebilir bir sebebi varsa ala!

Örnek: Cenin, bebek, ergin, yetişkin, yaşlı.

Örnek: Yumurta, civciv, piliç, yarka, tavuk ve horoz.

İlk örneği açıklamaya gerek yok. Bu isimlendirmeler hayat çizgimizin en önemli bir sıralamasını...

İkinci örnek (sıralı isimlendirme) kabaca bilinse de açıklamakta fayda var. Yumurtadan çıkan civcivin, piliç olana kadar bir işimize yaramadığı bilinmektedir. Gastronomi mevzusunu abartan mutfak var mı bilemiyorum ama civcivin yemeklerde kullanıldığı bir mutfak olmasa gerek. Civciv piliç olana kadar yetiştirilir. Piliç cinsel vasıflarını kazanmamış bir ergindir ve etinden yararlanılan sınıfı işaret eder. Yaşamasına izin verilen piliçler tavuk yada horoz vasfıyla karşımıza çıkar. Yarka ise yumurtlaması için seçilen genç tavuklar sınıfındadır. Yumurtacı, etçi, damızlık olarak ta sınıflandırılır bu kümes hayvanları.

Bir hobi daha var ki yanlış bilmiyorsam çeşitli federasyonları mevcut. Hobinin adı kısaca güvercin! Bu hobinin iştirakçileri arasından güvercin türleri hakkında bir Ornitolog kadar bilgisi olan insanlar çıkar. 

Bilimin bize kazandırdığı bir bilgi, dünya çapında pek çok güvercin müptelası tarafından da bilinen bir gerçek; güvercin türlerinin atası bayağı kaya güvercinidir. Köpek yetiştiricileri gibi güvercin yetiştiricileri de yüzyıllar boyu değişik türde güvercinlerin ortaya çıkmasına destek olmuşlardır. Botanikte de bu böyledir. Yaptıkları gayet basittir aslında; ortaya çıkan seçkin özellikteki canlının aynı yada daha iyi şekilde üremesini desteklemek. 

Geçmişte avcı toplayıcı kisvesiyle yaşam sürdüren birçok kabile yetiştiricilik ve besicilik yapmasaydı bugün pek çok şey farklı olabilirdi yeryüzünde. 

Konuyu çok dağıtmadan güvercin türlerine dönelim. Bilinen tüm güvercin türlerinin atası kaya güvercini olsa da bugün taklacı, mantolu ve benzeri isimde pek çok güvercin türü mevcut. Birbiriyle alakası olmayan karakteristik ve fiziki özelliklere sahip olan bir varlıklar topluluğu. Genel isim güvercin olsa da türün babası kaya güvercini olsa da bilim (eminim Latince bilimsel bir adı da vardır) bu türü farklı isimlendirmeler ile sınıflandırmak durumunda; benzeşmezlik sebebiyle.

Daha çok yersiz örnek eklemek gerekirse kızıl panda (küçük panda) diye isimlendirilen hayvan fiziki özellik olarak evcil kediyi hatırlatmaktadır. Zoolojik sınıflandırılması halen tamamlanamayan bir hayvandır. Yüzyıllar önce köpek yetiştiricilerinin tilki ile köpek eşleştirdikleri bu konu hakkında bilgisi olanlar tarafında bilinen bir gerçektir. Bu düşünceden yola çıkarsak kızıl pandanın farklı bir eşleşme sonucu ortaya çıktığı varsayılabilir. Ama kimse, 'bu hayvan bir kedi türüdür' diye tutturamaz öyle değil mi?

Deniz canlıları arasında bir benzeri yahut uzak akrabası olmayan bir türün neden yarım düzine ismi var?

En bilinen ve tüketilen kümes hayvanlarından tavuk yetiştirilme yolculuğunda farklı isimlendirmelere maruz kalıyor. Bunun nedenlerini açıkladım.
Tüketilmese de ticari değeri olan güvercin de farklı türlerinden ötürü adlandırılıyor. 
Yöresel lakapları, bilimsel isimleri kimi zaman birbirine girmiştir. Fiziksel ve karakteristik özellikleri farklı olan bu türlerin ayrı ayrı isimlendirilmesi gayet normal değil mi?
Konuyu daha fazla uzatmadan toplamak gerekirse, soyunun tek örneği olan fiziki özellikleri ve huyu dünyanın her yerinde aynı olan Lüfer balığının nasıl oluyor da beş altı ayrı ismi oluyor. Neden bilimsel dayanağı haliyle benzeri olmayan ve sadece ülkemiz sınırlarında (özellikler boğazlarda) böyle bir isimlendirme yolu seçilmiş dersiniz? 

Boğazlardan belli zamanlarda giriş çıkış yaparak yumurtlama amaçlı göç ettiği için olabilir mi? 

Bu sizce de ticari bir isimlendirme değil mi?

İnatla tekrar ediyorum; başka bir türle benzerlik göstermeyen bir balığa  hangi sebeple yarım düzine isim veriliyor? 

Defneyaprağının boyu dışında lüferden ne farkı var. Yahut sarıkanat! 
Tavuk örneğini boşuna vermediğimi düşünüyorum. Tavuk belli çağlarında farklı isimlendiriliyor. Piliç iken etinden, yarka iken yumurtasından, Tavuk ve horoz birlikteliğinden de çoğalma sağlanıyor. 

Defneyaprağı yenemeyecek kadar küçükken civciv ile kadim dostu, Çinekop ve sarıkanat piliç ile kadim dostu olmuyor mu?

Günümüz tavuk besiciliği ne kadar sağlıklı o ayrı bir tartışma konusudur. 

Bunlara değinmem ticari benzeşme ile ilintilidir. Bir balığın yavrusunun pazarlanmasını meşrulaştırmak için ona türlü isim takılıyor. Bu üzücü fakat şaşılmayacak bir durumdur. 

Lakin lüfer avını iş edinmeyen kitle yani amatör balıkçı nasıl oluyor da bu balığın kökünün kurumasına sebep olabilecek bu isimlendirmeyi destekliyor. Bu hayvana lüfer familyası diye isim takarak avını yapan boğaz sakinleri adına üzülüyorum. İsim takma güzel bir şey olabilirdi aslında. Amatör balıkçı, 'yavru lüfere defneyaprağı ergin yani cinsel olgunluğa erişmemiş lüfere çinekop ve sarıkanat denir. Bunların avını yapmayalım, satında almayalım.' Deseydi ala! Bu şartlar altında otuz isim koysan hoştur, güzeldir.

Lüfer göç balığı değildir aksine yerleşik bir balıktır. Çoğunluk safi üreme içgüdüsüyle göç ediyor ve ikamet ettikleri yerlere dönüş yapıyor. Bu denizlerin amatörleri lüferi ayrı isimlerle avlayıp bu yavru değil familya diye saçmalamasa boğazda kofana diye isimlendirilen azmanlar avlanırdı. Üremek için göç eden balığı avlamak kadar kötüdür üremeden aç dönen balığı avlamak. Göç yolundaki kuşları avlamak kadar acımasız bir davranıştır bu. Uzak denizlerde de çokça olan bu balık aynı şekilde yerleşiktir ve av verdiği ülkeler yumurtlama göçü zamanında balığı kendi haline bırakır. Ülkemizde bu av yasağı uygulansa ‘lüfer familyasından’ kofana ve sırtıkara avımız yavru avının yerini alır. Bunun en büyük delili yabancı kaynaklı avların hiçbirinde çinekop sarıkanat yani ‘lüfer familyası’ büyüklüğünde avlanmış balık görmememizdir. 

Hulasa kafalar değişmelidir. Kafalar değişmelidir zira Kofana delişmendir.

Günümüzde ticariler topu amatörlere onlarda ticarilere atıyor. Amatör hala minicik yalancı yemler ve ağır kurşunlarla yavru lüfer peşinde. Bunun suçlusu yekûn av ile alakalı her bireydedir. 

Ticari balıkçılarla işim olmaz! Sorum amatöre; civciv sevimlidir öyle değil mi? Çocuklarınız sevsin diye bazen satın alıyorsunuz! Çocuğunuz civcivi özenle besliyor. Şanslı ise yavru büyüyor. Yani şirin civcivin büyümesini bekliyoruz. Büyüyene kadar bu sevimli hayvanı seviyor besliyoruz. Aynı inceliği bir deniz canlısına göstermek ne kadar zor olabilir; amatör balık avcısı için! 

Birde küçük balığı avlayıp büyüğünde ağır metal var diye kendini savunanlar vardır. Ağır metal zehirlenmesinden bahis açanlara ancak gülüyorum. 

Konu lüfer olunca size ticari balıkçılık rakamlarından örnek verenler çıkabilir. Bu tür adamların amatör olmadıklarının en büyük kanıtları kendilerini savunma biçimleri değil midir?

Şöyle bir gerçekte var; ayda yılda bir iki kere aile ile yemek üzere ve teselli amaçlı yavru lüfer avlayan insanımızı suçlamıyorum. Pahalı ekipmanları ile gayet tecrübeli amatör avcılar, bu ilgi alanında ahkâm sahibi insanlar var. Lüferin nerden ne zaman av vereceğini ezbere bilirler. Peki, neden kofana yerine sarıkanat’a tamah ederler. Şahsen, bu müstesna balıkla bir kaç defa karşılaştım. Ona verdiğim değer haddinden fazladır. Art niyetim olmadığı gibi yerdiğim birçok avcının da onla tanışmasını istediğim için böyle bir yazı kaleme aldım. Faydalı olacağı hususunda şüphelerim hayli fazladır. Faydasız olacağına inanmamın tek sebebi olası okuyucuların vurdumduymazlığı ile ilintilidir. Yine de kaleme almalıydım. Doğru bildiğini söyler insan. 

Sonuç; isimlendirme üzerine birkaç örnek verdim. Herhangi bir bilimsel sebep olmaksızın koyulan bu isimler yavru avını meşrulaştırmaktan başka nedir? Lüfere bir düzine isim koysak dahi yavru yavrudur. Kalkan balığı yavrusuna fincantabağı ismi takarak avlama fikri neyse çinekop ve sarıkanat odur. 






1 yorum:

  1. Borgata Hotel Casino & Spa - Mapyro
    This resort features all-suite accommodations with 영주 출장마사지 an expansive 화성 출장안마 array of gaming, live entertainment 양산 출장샵 and more! Book the 천안 출장샵 Borgata Hotel Casino & Spa 경기도 출장마사지 or

    YanıtlaSil