Geçen cumartesi günü balığa gitmek için sözleştiğim arkadaşımın
birkaç gün kalmak istediğinden haberim yoktu. Görsel ekipmanımın pilleri şarjlı,
balık malzemelerim tamam, telefonun şarjı yeterli; şarj kablolarına gerek yok.
Akşam suyuna yetişeceğiz gece pansiyonda konaklayıp sabah suyundan sonra
döneceğiz düşüncesiyle yola koyuldum. Buluştuk ve Çevlik’e doğru yola çıktık.

Balık avıyla alakalı anlatacaklarım bu kadar; evet iyi
vakit geçirdik. Fakat zaman ve mekân kavramlarımı karıştıran anlardan
bahsetmeden edemem. Tatil günü dolayısıyla yol kenarında dahi piknik yapan
insanlara rastladığımız bir güzergahta avlanıyorduk. Gece yol kenarı
piknikçilerinden boşalan yolda ilerlerken önümüzden koşarak geçen tilki az
sonra nedense kenarda durup baktı. Araba yavaşladı göz göze geldik! Ve
uzaklaştı. Tüm görsel teçhizatımın pilleri tükenmişti. Az ötede yol kenarı
piknikçilerinin bıraktığı çöpleri karıştıran bir tilki daha gördüm. Araba
durdu. Tilki yemeyi bırakıp bana baktı. Göz gözeydik. Uzun uzun bakıştık.
Konuşuyordu sanki! Yanlış giden bir şeylerden bahseder gibiydi. Hani
bahsettiğim ata ruhları* aklıma gelmişti ki karşıdan gelen araç tilkiyi ürküttü.
Bir yandan dünyevi dertlerimle o güzelliği fotoğraflayamadığıma
hayıflanıyordum.
Sabah! Issızda ardımı dönerek dağlara kayalıktan aşağı
iniyorum oltayı savurmaya. Arkamdan bir ses geliyor. Tanıdık bir yırtıcı sesi…
İki adım atıyorum sesleniyor. Durup sesin geldiği yere bakıyorum. Sessizlik…
Defalarca tekrar eden bu oyun! Sarhoş gibiyim. Dağlara manalar yüklüyorum.
Seslere bakıyorum. Göklerin yırtıcısı oralarda beni görüyor. Bense kör! Oltayı
savuruyorum aklım sırtımda yükselen dağlarda…
İlerde suda bir yuvarlak
beliriyor. Sonra kayıp! Sanırım bir zıpkıncı... Etraf ıssız araç yok! Bizden
başka insan yok! Ses kesilmiş! Yuvarlak bir görünüp bir kaybolarak yaklaşıyor. Bir
insan o kadar uzun süre nefessiz kalamaz diye geçirirken iyice yaklaşan
yuvarlak beni ürkütüyor anda… Sonra gülümsemek geliyor yüzüme oturuyor. Bir
fok! Bana bakıyor merakla. Sesleniyorum. Dağ susmuş! Fok yok olmuş. Bir deniz
kaplumbağası önümden geçmiş sırtında yanan bir mum! Daha önce karşılaştığım birini hatırlatır.
Üstüne bastığım kayalar çok şeyler anlatıyor. Balık oltaya
uğramamış. Başka bir yere gidelim diyor yanımdaki… Bense kayalardan masal bekliyorum.
Gidiyoruz. Oltayı bırakıp etrafı izliyorum. Uzun uzun… Biliyorum
bugün balık yok! Kimsesiz eşek yine görünüyor. O güzergahın değişmez siması kimsesiz gezgin eşek
kuyruğunu sağa sola atarak ilerliyor. Duruyor, kulağını büküyor, su içiyor. Usulca ot yiyor.
Ağır ağır önüne bakarak ilerliyor. Düşüncelere dalmış bir adam gibi… Benim
gibi!
Pili bitmiş tüm teknoloji benden uzakta bekliyordu. Bense gördüklerimle
mutlu özgür bir eşek gibi dolaşıyordum…
Şimdi bilgisayarın başına geçmiş yazıyor olsam da özgür
eşeğe her geçen an daha çok imreniyorum.
Son olarak; Avladığımız balıkların bir kısmını arkadaşımın telefonuyla fotoğraflamış olsam da görseller içime sinmediği için paylaşmak istemedim. Selam
ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder