2 Haziran 2015 Salı

İskarmoz ve Zargana ve Tilki ve Fok ve Yırtıcı Kuş ve ...

Geçen cumartesi günü balığa gitmek için sözleştiğim arkadaşımın birkaç gün kalmak istediğinden haberim yoktu. Görsel ekipmanımın pilleri şarjlı, balık malzemelerim tamam, telefonun şarjı yeterli; şarj kablolarına gerek yok. Akşam suyuna yetişeceğiz gece pansiyonda konaklayıp sabah suyundan sonra döneceğiz düşüncesiyle yola koyuldum. Buluştuk ve Çevlik’e doğru yola çıktık. 

Velhasıl akşam suyu bozuktu! Ertesi gün yumuşayacak havanın işaretleri sabah suyuna umutla bakmamızın sebebi oldu. Pazar sabahı ben videoda görülen iskarmoz ve zarganayı yakaladım. Av arkadaşımda iri bir iskarmoz kandırdı. Birkaç değişik bölgeden denemelerimiz sonucu melanurlar da eklendi diğerlerinin yanına. Telefonumun şarjı bitiyor ve bunu kesinlikle sorun etmiyordum fakat daha sabah suyunda yakaladığım balıkları fotoğraflayamayacağını çünkü bataryasının tükendiğini söylüyordu fotoğraf makinem. Ulan! Ben bunu şarj etmemiş miydim? Beynimle beraber biraz geriye çekildik! Hatırlar gibi olduk; bir önceki faaliyetten sonra makineyi öylece bırakmıştım. Aynı durum Aksiyon kamerası içinde geçerliymiş! Her iki bataryada dolu zannederek hunharca tükettiğim bataryayı değiştirirken anladım ki yedek batarya boşmuş. Bu sefer beynimle öyle fazla geriye çekilmeye gerek görmeden küfürleştik. Pazar akşam suyundan devam edelim. Ne olsa beğenirsiniz! İki iri iskarmoz daha yakaladık. Akşam pansiyona dönerken jant üzerinde giden bir araba gördük. Arabadakiler Ankaralıymış ve bölgeyi de bilmediklerinden -ıssızda birazda tedirgin olduklarından- patlak lastiği değiştirmek yerine jant üzerinde ilerliyorlardı (bölge gece oldukça ıssız ne bir ışık var ne de telefon kapsama alanında). Onların tekerini değiştirip yolumuza baktık. Pazartesi sabah suyuna ise biraz geç uyandık. Ve elimiz boş döndük. Cumartesi akşamı ile Pazar akşamı arasında yakaladığımız balıkların bir bölümünü çeşitli mezeyle afiyetle yedik; içtik. Pazartesi sabahı denize, dağlardan üzerimize gelen güzel bahar rüzgârlarına veda ederek sefil kent hayatına doğru yola çıktık.

Balık avıyla alakalı anlatacaklarım bu kadar; evet iyi vakit geçirdik. Fakat zaman ve mekân kavramlarımı karıştıran anlardan bahsetmeden edemem. Tatil günü dolayısıyla yol kenarında dahi piknik yapan insanlara rastladığımız bir güzergahta avlanıyorduk. Gece yol kenarı piknikçilerinden boşalan yolda ilerlerken önümüzden koşarak geçen tilki az sonra nedense kenarda durup baktı. Araba yavaşladı göz göze geldik! Ve uzaklaştı. Tüm görsel teçhizatımın pilleri tükenmişti. Az ötede yol kenarı piknikçilerinin bıraktığı çöpleri karıştıran bir tilki daha gördüm. Araba durdu. Tilki yemeyi bırakıp bana baktı. Göz gözeydik. Uzun uzun bakıştık. Konuşuyordu sanki! Yanlış giden bir şeylerden bahseder gibiydi. Hani bahsettiğim ata ruhları* aklıma gelmişti ki karşıdan gelen araç tilkiyi ürküttü. Bir yandan dünyevi dertlerimle o güzelliği fotoğraflayamadığıma hayıflanıyordum.

Sabah! Issızda ardımı dönerek dağlara kayalıktan aşağı iniyorum oltayı savurmaya. Arkamdan bir ses geliyor. Tanıdık bir yırtıcı sesi… İki adım atıyorum sesleniyor. Durup sesin geldiği yere bakıyorum. Sessizlik… Defalarca tekrar eden bu oyun! Sarhoş gibiyim. Dağlara manalar yüklüyorum. Seslere bakıyorum. Göklerin yırtıcısı oralarda beni görüyor. Bense kör! Oltayı savuruyorum aklım sırtımda yükselen dağlarda… 

İlerde suda bir yuvarlak beliriyor. Sonra kayıp! Sanırım bir zıpkıncı... Etraf ıssız araç yok! Bizden başka insan yok! Ses kesilmiş! Yuvarlak bir görünüp bir kaybolarak yaklaşıyor. Bir insan o kadar uzun süre nefessiz kalamaz diye geçirirken iyice yaklaşan yuvarlak beni ürkütüyor anda… Sonra gülümsemek geliyor yüzüme oturuyor. Bir fok! Bana bakıyor merakla. Sesleniyorum. Dağ susmuş! Fok yok olmuş. Bir deniz kaplumbağası önümden geçmiş sırtında yanan bir mum! Daha önce karşılaştığım birini hatırlatır. Üstüne bastığım kayalar çok şeyler anlatıyor. Balık oltaya uğramamış. Başka bir yere gidelim diyor yanımdaki… Bense kayalardan masal bekliyorum.

Gidiyoruz. Oltayı bırakıp etrafı izliyorum. Uzun uzun… Biliyorum bugün balık yok! Kimsesiz eşek yine görünüyor. O güzergahın değişmez siması kimsesiz gezgin eşek kuyruğunu sağa sola atarak ilerliyor. Duruyor, kulağını büküyor, su içiyor. Usulca ot yiyor. Ağır ağır önüne bakarak ilerliyor. Düşüncelere dalmış bir adam gibi… Benim gibi! 

Pili bitmiş tüm teknoloji benden uzakta bekliyordu. Bense gördüklerimle mutlu özgür bir eşek gibi dolaşıyordum…

Şimdi bilgisayarın başına geçmiş yazıyor olsam da özgür eşeğe her geçen an daha çok imreniyorum.


Son olarak; Avladığımız balıkların bir kısmını arkadaşımın telefonuyla fotoğraflamış olsam da görseller içime sinmediği için paylaşmak istemedim. Selam ederim. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder