28 Mart 2014 Cuma

İlk Sahtekâr…



Sene 2006 yahut 2007 memlekette balık av malzemesi üzerine adam akıllı bir dükkân açılmış… Daha öncesinde bilmem ne Dayı diye bir akvaryumcudan temin ediyordu iğneleri vb. malzemeyi. Ava gider koca balıkları iç eder gelirdi. Nehre gittiği vakitler solucanı evinin bahçesinden temin ettiği günler. Hatta balık parçalarını talaşta çürütüp kurtlarından yem yaptığı zamanlar. Yavuz Çetin dinliyordu en çok. Led Zeppelin albümlerinin kopyalarını Dj. Albaydan kazık fiyata aldığı günler. O zamanlar download nedir bilmiyordu. 

Porselensiz kamışı bırakıp yeni bir takım almış; cıncık gibi kocaman bir makine ve 4 metrelik bir kamış. O yalancı yemi o ara gördü. Kaşıkla avcılığı gözlemlemiş, denemiş, velâkin yalancı yeme yeltenmemiştir daha. Hakiki yeme tabi hala. 

Nehirde solucan, kurt, denizde karides, midye, ekmek içi… ‘Ver abi deneyelim’ Dedi. Beş liraya aldı. İnternetten yalancı yemle balık avı üzerine üstün körü bilgiler onu parçalı bir kamış almaya itti. Hey gidi 1.80 lik remixon kamış. Onla at-çek yapıyordu evet. İşin komik yani balık yakalıyordu. Tek yalancı yem, 30mm. misina, 4000'lik makine, 1.80'lik parçalı kamış… Nasıl eşleşme ama! Yalancı yem bu ekipmanla doğal olarak uzağa atılamıyor. Karnını bıçağın ucuyla oy, kurşun doldur bakalım Kadri Efendi, dolma yapar gibi… Daha öteye erim! Başarılı… 

‘O yem ne balıklar yakaladı ne balıklar’ diye ballandırmak istemem ama hakikaten ‘başarılı’ çok avı oldu. O zamanlar foto çeken telefonu bile yok. Ericsson T10’a tabi. Avı fotoğraflamak kültürü yok! 

Aklından geçmez! Nehirde 1 metrelik yılan balıkları tutsa dahi fotoğraf yok... O zamanlar sadece av var. Yakala, öldür, ye… Yakala, beğenme, küçük bul, sal! Bu kadar basit ve sadeydi her şey. Tıpkı tek yalancı yemle yola çıkışı gibi. Şimdi milletin çantasında kaç tane, kaç yüzüş, kaç renk, kaç huyda yalancı yem var bilinmez. O zamanlar bizde rapala dedin mi iş bitti. Rapala işte canım! 

O tek yalancı yem iğne sürtünmesi, balık ısırığı derken çok yıprandı. Yenisini almaya gitti. Birde baktı o yemden kalmamış. Kokoş yemler gelmiş; pembeli sarılı emmeli gömmeli… Beğenmedi. İçine sinmedi. 

O vakit; Kadri Efendi, boyası perişan olan yemi delgeç marifetiyle pul haline getirdiği alüminyum folyo ile donattı. İçi kurşun dolu alüminyum folyo parçaları yapıştırılmış o garip plastik parçasıyla yarım metre civarı bir Akya balığını yakaladı. Asla unutmaz; dizinin bağı çözüldü. Kendi kendine konuşarak gülerek ve Tanrıya şükürler ederek avını sonlandırdı. Kadri Efendi için ava dair her şey artık daha anlamlıydı. 

Zaman içinde o yemi denizde kaybetti! 

‘Sahil sakin ve sessiz’ di… 

O yemi yıllar sonra bir malzemecide buldu. Ambalajı sararmış… Dükkân sahibi depodan bulup çıkarmış onları; 7 liraya kakalandı yem… Seve seve alındı! 

İlk sahtekâra yıllar sonra tekrar ulaşıldı belki ama ırzına geçilmiş denizlerde o sahtekâra aldanacak balık kaldı mı bilinmez…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder